10 yıllık Medine hayatında savaşa 25 kez bizzat iştirak eden, 50 de "Seriyye" gönderen Hz. Muhammed'i (sav) "terörist" ilan etmiş olursunuz!
Eğer “cihad”a ve gereğince yapılan fiillere “terör” derseniz;
— Allahu Teala’nın, müslümanın değişmez hayat rehberi Kur’an-ı Kerim’de “cihad ayetleri”yle “terör”ü emir buyurduğunu iddia etmiş olursunuz!
— 10 yıllık Medine hayatında savaşa 25 kez bizzat iştirak eden, 50 de “Seriyye” gönderen Hz. Muhammed’i (sav) “terörist” ilan etmiş olursunuz!
— “Cihad”a dair hükümleri ihtiva eden İslam’ı “terörizm” olarak yaftalamış, açıkça İslam’a düşmanlığınızı izhar emiş olursunuz!
— Filistin’de Siyonist-Yahudi terör üssü İsrail’in, Mali’de Fransa’nın, Somali’de Batı emperyalizminin, Suriye’de Alevi-Nusayri yönetiminin, Çeçenistan’da Rus emperyalizminin, Afganistan’da ABD’nin, Doğu Türkistan’da putperest Çin’in, Arakan’da Budistlerin, Orta Afrika’da hıristiyan çetelerinin, Keşmir’de Hinduların, Mısır’da Batı destekli cuntanın vs. yaptıkları tarifsiz kıyam ve zulüme karşı sürdürülen cihada “terör” demiş olursunuz!
Gerçi böyle yapmakla İslam’a zarar veremez, “Kur’an’ın değeri”ni düşüremez, Allah’a güç yetiremez, “Peygamber’e bağlılık”ı bitiremez, müslümanları yolundan döndüremezsiniz. Lâkin, “müslüman kitle”yi ve özellikle de “dini hassasiyetleri yüksek olanlar”ı kendinize düşman etmeyi başarmış olursunuz.
Oysa Allahu Teala’nın Kur’an’a buyurduğu, Rasulullah’ın (sav) tatbik ettiği, tarih boyunca tüm müslümanların esaslarını/hükümlerini tasnif ettiği hakikat şudur: “Cihad” asla “terör” değildir, “mücahid” de kesinlikle “terörist” değildir. Çünkü:
“Hakkına sahip çıkmak” ve “inançlarını korumak” insanın en tabiî hakkıdır. “Hakkını isteme hakkı” vazgeçilmez hakların başında yer alır. O sebeple “Hak mücadelesi” en meşru mücadelelerdendir. “Ümmet-i Muhammed” için “hakkı isteme hakkı”, beraberinde “verilmeyen/gasbedilen hakları alma hakkı”nı da meşru kılar. Hak, asla terkedilmez; hiçbir zaman hiçbir haktan vazgeçilmez ve “hakkı terketmek hak değildir.”
Hakkı terketme hakkı olmadığına göre; hiçbir zaman, hiçbir zeminde, hiçbir şartta, hiç kimse, hiçbir sebeple Ümmet adına “Ümmet’in hakları”ndan vazgeçemez. Ama bir şekilde Ümmet-i Muhammed’in hakları gasbedilmişse, bu “oldu bitti” asla kabul edilemez, meşru sayılamaz ve gasbedilen hak, gâsıplardan hemen ve tümüyle istenir. Ancak eğer hakkı gasbedenler, gasbettikleri hakkı sahiplerine iade etmezlerse, bu durumda “hakkı alma hakkı” doğar ve “hak terkedilmez”, alınır.
“Fert olarak müslümanın ve toplum olarak Ümmet’in hakkı nedir?” derseniz....
“Yeryüzünün varisi” Ümmet-i Muhammed olduğuna göre, “müslümanın hakkı, hayatı İslam’a göre yaşamak, Ümmet’in hakkı da “yeryüzü mirası”na sahip olmaktır.” Bu durumda hak, “İslam’ın yeryüzünde hakim olması”dır. Bu esnada düşmanın herhangi bir tür taarruzuna karşı dinini, inancını, amelini, onurunu, değerlerini, kutsallarını, Kur’an’ını, Sünnet’ini, Peygamber’ini vb. korumak da hakkın getirdiği bir “görev”dir. Yani bugün için Ümmet-i Muhammed’in en birinci hakkı ve görevi, “idarenin dayandığı irade”nin “Allah’ın hükümleri” olmasını temin etmek, “ilahi irade”ye dayalı “idare”yi kullanma yetkisini haiz olmak ve “Allah, Peygamber ve İslam düşmanları”na gereken karşılığı vermektir.
Hakkın nasıl alınacağı “gâsıpların tutumu”na bağlıdır. Gasbettikleri hakkı sahiplerine iade ederlerse, ne âlâ! Yok, “hak gasbı”nda inat edip, “hakkı sahibine iade etme”de “haydutça” davranırlarsa, işte o zaman “hak mücadelesi” hak olur. Zira gasbedilmiş olan hakları “gâsıp güçler”e terketmek ve “İslami vazifeler”den kaçınmak olmaz; hakkı elde etmek için amansız ve tavizsiz bir “hak mücadelesi” verilmesi “iman”ın ve “İslam”ın gereğidir.
İşte bu “hak mücadelesi”ne “cihad” denir. Cihad, Allah’ın emrettiği bir “ibadet” olup, terkedildiğinde Ümmet’in zillete düştüğü, takip edildiğinde izzetle onurunu ve varlığını koruduğu “Şehadet Kapısı”dır. Cihadını “hakkı isteme hakkı”na dayandıran mücahid, “bir ibadeti eda ettiğinin şuurunda”dır.
Nasıl ki namaz bir ibadettir; cihad da ibadettir. Nasıl ki namaz ferdi olarak da, toplu olarak da ikame edilebiliyor; cihadın da ferdi olanı, toplu olanı vardır. Nasıl ki namazın efdali vaktinde ve toplu olarak (cemaatle) ikame edileni; cihadın da efdali, zamanı geldiğinde geciktirmeden, toplu halde, topyekün yapılanıdır.
Nasıl ki namaz “terör” değil, namaz kılan da “terörist” değilse; aynen onun gibi “cihad terör değildir”, mücahid de “terörist” değildir. Namaz kılan cemaate “terör örgütü” demek nasıl yanlışsa, cihad eden topluluğa da “terör örgütü” denemez.
Hal böyleyken, eğer “cihad”a “terör” dersen, “İslam”a “terör dini” demiş olursun. Böyle deyince İslam nezdinde hükmün ne olur, onu da sen araştır!
Faruk Köse